UÇMAYI ÖĞRENEN KELEBEK
bahar rengine bürünmüştü
iki yana açılmış devasa kanatları
güneşe merhaba dedi önce
kendi bile inanamıyordu görüntüsüne
bunca ay bunun için
ama niçin dedi
bilseydim hiç bekler miydim
dört bir yanını sarmış çiçekler
kendi gibi rengarenk
bizimki biraz ürkek
hangisine konsam
hangisinden bal alsam… diyerek…
aylarını yaprağını yiyerek geçirdiği
ağaca baktı yükseğinden…
gülümsedi
biraz da böbürlenerek - hani
duyurmak istercesine sesini
bak
kanatlarım senin yükseğinde şimdi…
yanı başında bir çift kanat gördü
bir başka zarif bir başka renk
öpücüklerle merhabalaştılar
kanat tozları karışırken birinin diğerine
çiçekler türküler tutturmuştu
haydi gel / kon üstümüze
hangisine, hangisine dedi - yalpalayarak
bir sağa bir sola
biraz da körlemesine
birden…
bir çift kanat daha belirdi…
bir gölge…
canının yandığını hissetti
bir serçenin sert pençesinde
son kez baktı aylarını geçirdiği ağaca
uçalı henüz dakikalar geçmişti - oysa
kal demişti ağacı ona - uçma…
kal bende…
gülümsedi canı yanarken
olsun dedi
bir kereliğine de olsa
özgürlük maviliğinde
yükseğinde uçtum ya